UYAP sistemine kayıtlı ve elektronik imza ile imzalanmış evrakları, https://vatandas.uyap.gov.tr adresine giriş yaparak, sol menüde yer alan “UYAP İşlemlerim” menüsü altında yer alan “evrak doğrulama” işlemi ile doğrulayabilir ve udf formatında indirebilirsiniz. Bu işlem esnasında, sair evrakın altında yer alan, kodun kullanılması gerekmektedir. Ancak savcılık ile hukuk ve ceza mahkemeleri değişik iş dosyalarının evraklarına erişim söz konusu değildir.
Adli Destek Ve Mağdur Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Adli Destek Ve Mağdur Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, 04.08.2022 tarihli ve 31913 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
Sair Yönetmelik ile;
- Aynı Yönetmeliğin Başkanlığın görev ve yetkilerini düzenleyen 9 uncu maddesinin birinci fıkrasına (f) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş, diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.
“g) Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilmesine yönelik faaliyetleri yürütmek.”
- Aynı Yönetmeliğe 16 ncı maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.
“Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Hizmetleri Şube Müdürlüğü
MADDE 16/A- (1) Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki hizmetleri şube müdürlüğünün görevleri şunlardır:
a) Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam ve tedbir kararlarının etkin ve verimli şekilde yerine getirilmesine yönelik çalışmalar yapmak.
b) Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilme sürecinde çocukların örselenmesini önleyici tedbirleri almak.
c) Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ulusal ve uluslararası gelişmeleri takip etmek, düzenlenen etkinliklere katılmak, projeler geliştirmek ve mevzuatın geliştirilmesine katkıda bulunmak.
ç) Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilme sürecinde yer alan kamu kurum ve kuruluşları ve belediyeler ile koordineli şekilde çalışmalar yürütmek.
d) Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ihtiyaç duyulan konularda araştırma, inceleme ve analiz çalışmaları yürütmek.
e) Mevzuatla ya da Başkan tarafından verilen diğer görevleri yerine getirmek.”
- Aynı Yönetmeliğe 27 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.
“Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki işlemleri bürosu
MADDE 27/A- (1) Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki işlemleri bürosunun görevleri şunlardır:
a) Mahkemeler tarafından verilen çocuk teslimine ilişkin ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilmesine yönelik iş ve işlemleri yürütmek.
b) Mahkemeler tarafından verilen çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilmesine yönelik iş ve işlemleri yürütmek.
c) Müdür tarafından verilen diğer görevleri yerine getirmek.”
- Aynı Yönetmeliğin 58 inci maddesine ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiş, diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.
“(3) Sosyal inceleme raporu adli destek görevlisi tarafından ilgili kişilerle görüşmeler yapılmasının yanında, sosyal ortam incelemeleri gerçekleştirilmek suretiyle hazırlanır. Sosyal ortam incelemesi yapılamaması ya da bu incelemeye gerek görülmemesi hâlinde gerekçesi raporda belirtilir.
(4) Hakkında sosyal inceleme raporu düzenlenmesi istenen kişilerin yanı sıra, çocuğun üstün yararının gerektirmesi hâlinde tarafların sosyal çevresini oluşturan ilgili kişilerle de görüşmeler yapılabilir.
(5) Sosyal inceleme yapılan kişilerin tespit edilen diğer destek ihtiyaçlarının karşılanabilmesine yönelik tedbir önerilerine de sosyal inceleme raporunda yer verilebilir.”
- Aynı Yönetmeliğe 79 uncu maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddeler eklenmiştir.
“Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kaydı
MADDE 79/C- (1) Çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesi amacıyla ilgilisi tarafından UYAP veya e-Devlet sistemi aracılığıyla gönderilen ya da fiziki olarak yapılan başvurular üzerine müdürlükçe yürütülen işlemlerin safahatının işlendiği kayıttır.
(2) Bu kayıtta; sıra numarası, başvuru tarihi, hak sahibi ile yükümlünün ve varsa kanuni temsilcilerinin adı, soyadı, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaraları, yerleşim yeri ve e-tebligat adresleri, telefon numaraları, varsa vekillerinin adı, soyadı, hak sahibi veya yükümlü yabancı ülkede oturuyorsa Türkiye’de göstereceği yerleşim yeri adresi, ilgili ilam veya tedbir kararını veren mahkeme, kararın tarih ve numarası ile düşünceler sütunları yer alır.”
Yönetmelik 04.08.2022 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yönetmeliğin tamamına aşağıda yer alan link üzerinden erişebilirsiniz.
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/08/20220804-10.htm
Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlam ve Tedbir Kararlarının Yerine Getirilmesine Dair Yönetmelik
“Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlam ve Tedbir Kararlarının Yerine Getirilmesine Dair Yönetmelik”, 04.08.2022 tarihli ve 31913 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Sair yönetmelik ile aile mahkemeleri tarafından verilen çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilmesine dair görev, yetki ve sorumluluklar ile buna ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir. Yönetmelik 04.08.2022 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.
Yönetmelik metninin tamamına aşağıda yer alan link üzerinden erişebilirsiniz.
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/08/20220804-11.htm
TMK 166/3 Kapsamında Anlaşmalı Boşanmaya Karar Verilebilmesi İçin Protokolün Taraflarca İmzalanması ve Tarafların Duruşmada Hazır Bulunması Gerekmektedir
Uygulamada “anlaşmalı boşanma” olarak ifade edilen; tarafların, boşanmanın hukuki ve mali sonuçları üzerinde bir protokol ile uzlaştıkları ve hakim tarafından gerekmesi halinde, değişiklik de yapılarak protokolün gerekçeli kararın eki kabul edilerek, boşanmaya hükmedilmesi durumu; Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmektedir. Sair düzenleme;
“Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.”
şeklindedir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2021/7601 E., 2021/6759 K. numaralı ve 04.10.2021 tarihli kararında; anlaşmalı boşanma protokolünün taraflar yerine vekiller tarafından imzalanması, davacının duruşmada hazır bulunmaması ve cep telefonu ile görüntülü olarak aranarak beyanının tutanağa geçirilmesi ile TMK 166/3 bağlamında, boşanma karar verilmiş olmasının, kanun yararına bozulması gerektiğine karar verilmiştir. Kararda;
“Somut olayda dosyanın incelenmesinden; tarafların dosyaya sunduğu 05.02.2018 tarihli anlaşmalı boşanma protokolünün taraflarca değil, taraf vekilleri tarafından imzalandığı, ayrıca 06.02.2018 tarihli duruşmada davacı erkeğin hazır bulunmadığı, davacı erkeğin Fransa`da bulunması sebebi ile oğlu Yasin Öztürk`ün cep telefonundan davacı erkeğin görüntülü olarak aranarak beyanının tutanağa geçirildiği ve bu şekilde tarafların boşanmalarına karar verildiği anlaşılmaktadır. Yukarıda bahsedilen kanun hükmü gereğince davacı ve davalı asıl tarafından imzalanmış anlaşma protokolü olmadan ve davacı erkek duruşmada hazır olup mahkeme hakimince bizzat dinlenilmeden Türk Medeni Kanunu`nun 166/3. maddesi uyarınca tarafların boşanmalarına karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.”
ifadelerine yer verilmiştir. Karar metninin tamamı aşağıda yer almaktadır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2021/7601 E. , 2021/6759 K.*
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ :Boşanma
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 07.09.2021 tarihli yazısı ile istenilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı erkek tarafından TMK 166/3 maddesine dayalı olarak boşanma davası açılmış, mahkemece tarafların TMK 166/3 maddesi uyarınca boşanmalarına, velayetlerin davalı anneye verilmesine, çocuklar ve davalı kadın yararına nafakaya hükmedilmiş, hüküm her iki tarafın temyiz etmemesi üzerine 30.03.2018 tarihinde kesinleştirilmiş, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’nün 07.09.2021 tarihli yazısı ile, karar ile ilgili kanun yararına bozma talebinde bulunulmuş, dosya Dairemize gönderilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında; evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılacağı, bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesinin şart olduğu düzenlenmiştir.
Somut olayda dosyanın incelenmesinden; tarafların dosyaya sunduğu 05.02.2018 tarihli anlaşmalı boşanma protokolünün taraflarca değil, taraf vekilleri tarafından imzalandığı, ayrıca 06.02.2018 tarihli duruşmada davacı erkeğin hazır bulunmadığı, davacı erkeğin Fransa`da bulunması sebebi ile oğlu Yasin Öztürk`ün cep telefonundan davacı erkeğin görüntülü olarak aranarak beyanının tutanağa geçirildiği ve bu şekilde tarafların boşanmalarına karar verildiği anlaşılmaktadır. Yukarıda bahsedilen kanun hükmü gereğince davacı ve davalı asıl tarafından imzalanmış anlaşma protokolü olmadan ve davacı erkek duruşmada hazır olup mahkeme hakimince bizzat dinlenilmeden Türk Medeni Kanunu`nun 166/3. maddesi uyarınca tarafların boşanmalarına karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 363/1. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebeple kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA oybirliğiyle karar verildi. 04.10.2021 (Pzt.)
*Karar metni, 13.01.2022 tarihinde https://karararama.yargitay.gov.tr/ adresinden alınmıştır.
TMK 182 ve TMK 324 Değişikliği
7343 İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 30/11/ 2021 tarihli ve 31675 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 182. ve 324. maddelerine, aşağıda kırmızı ile işaretlenen fıkralar eklenmiştir.
Madde 182 – Mahkeme boşanma veya ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler.
(Ek ikinci fıkra:24/11/2021-7343/37 md.) Mahkeme, kararında kişisel ilişki düzenlemesinin gereklerinin yerine getirilmemesi hâlinde, çocuğun menfaatine aykırı olmamak kaydıyla velayetin değiştirilebileceğini ihtar eder.
Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.
Hâkim, istem hâlinde irat biçiminde ödenmesine karar verilen bu giderlerin gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.
Madde 324- Ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür.
Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddî olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir.
(Ek üçüncü fıkra:24/11/2021-7343/38 md.) Velayet kendisine bırakılan ana veya baba, kişisel ilişki düzenlemesinin gereklerini yerine getirmezse çocuğun menfaatine aykırı olmamak kaydıyla velayet değiştirilebilir. Bu husus kişisel ilişki kurulmasına dair kararda taraflara ihtar edilir.
Kanun metine aşağıda yer alan link üzerinden erişebilirsiniz.
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/11/20211130-1.htm
REŞİT ÇOCUK İÇİN YARDIM NAFAKASI
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 328. maddesinin 1. fıkrası ‘‘Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder.’’ hükmünü ihtiva etmektedir. Sair hüküm uyarınca, anne ve baba müşterek çocuk ergin olana kadar çocuğun bakım ve eğitim giderlerini karşılamakla yükümlüdür ve ödenecek olan nafaka da iştirak nafakasıdır. Ancak Türk Medeni Kanunu’nun 328.maddesinin 2. fıkrası ‘‘Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler‘’ şeklindedir. Reşit olmanın ardından ödenecek olan nafaka iştirak nafakası değil yardım nafakasıdır. Nitekim Türk Medeni Kanunu’nun 364. maddesi yardım nafakası ile ilgili; ‘‘Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür. Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır. Eş ile ana ve babanın bakım borçlarına ilişkin hükümler saklıdır.’’ hükmünü ihitiva etmektedir. Eğitim hayatı devam eden reşit çocuklara, yardım nafakası ödenmesine ilişkin emsal yargı kararları aşağıda yer almaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/904E., 2019/1181 K.
‘‘Kanun koyucu, bu kapsamda aile bireylerinin ekonomik olarak korunması amacıyla TMK’nın 328. ve 364/1. Maddelerinde düzenleme yapmıştır.
Buna göre, TMK’nın 328. maddesi “Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.” hükmünü içermekte olup 4721 sayılı TMK’nın 364/1. maddesinde ise “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, kanun koyucu TMK’nın 328/2. maddesinde getirdiği yeni hükümle, eğitime verdiği önemi vurgulamış ve öğrenimlerini başarıyla sürdürmekte olan çalışkan ergin öğrencileri desteklemiş olmaktadır (Akıntürk/ Ateş Karaman, s. 317).
743 sayılı Medeni Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.03.1963 tarihli ve 2/99-21 sayılı içtihadındaki; “Babanın sosyal durumu bakımından çocuğun okutulmasının gerekmesi halinde iştirak nafakasının çocuğun erginleşmesinden sonra da (okumaya devamı sebebiyle) ödenmesi, Medeni Kanunun hükümlerindendir. Zira evlilik birliğinin boşanma ile ortadan kalkmış olması, ana ve babanın çocuğa karşı olan borçlarında bir değişiklik meydana getirmez…. Günümüzdeki ağır ekonomik koşullar karşısında eğitimle çalışmayı bir arada sürdürmenin mümkün olmayacağı, bir kural ve karine olarak kabul edilmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 12.5.1999 tarihli ve 1999/2-288 E., 1999/294 K. sayılı kararı).… Somut olaya gelince; dava tarihi itibariyle davalı çocuk reşit olup, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji bölümünden mezun olmakla birlikte KPSS kursuna devam etmektedir. Davacı babanın ise Türkiye Atom Enerjisi Kurumunda uzman olarak çalıştığı ve aylık 3.000,00 TL gelirinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Günümüz şartları gözetildiğinde çocuğun üniversiteden mezun olması başlı başına eğitim hayatının sona erdiği anlamına gelmemektedir. Zira çocuğun edindiği meslekle ilgili bir işe yerleşebilmesi için yabancı dil kursu, Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) kursu, sertifika programı gibi faaliyetlere katılması gerekli olup, bu gibi faaliyetlerin eğitimin devamı olarak kabul edilmesi zorunluluk arz etmektedir. Ayrıca çocuğun okulunu bitirip, iyi bir işe girmesi, çocuğun olduğu gibi babanın da yararına bulunmaktadır.… Dolayısıyla davacı babanın aylık gelirinin 3.000,00TL olduğu dikkate alındığında KPSS kursuna giderek eğitimine devam eden ve düzenli bir geliri bulunmayan çocuğuna bir miktar nafaka ödeyebileceği kuşkusuzdur. Bu durumda davacı babanın eğitimine devam eden ve yoksulluğa düşmüş olan çocuğuna yardım etmesi bir zorunluluktur.’’
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1012 E., 2019/1145 K.
‘‘Mahkemece direnme kararında davalı babanın maaşı üzerinde üç ayrı icra takibi bulunduğu ve annenin gelirinin davalı babadan daha fazla olduğu gerekçesine yer verilmiş ise de, TMK’nın 328. maddesi ergin çocuğun eğitiminin devam etmesi hâlinde ana ve babanın durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde yardımda bulunmalarını bir yükümlülük olarak öngörmüştür. Davacı 3.000TL geliri olan annesiyle birlikte aynı evde yaşaması nedeniyle annesinden de yardım aldığının kabulü gerekir. Davalı babanın maaşından yapılan kesinti ile birlikte dahi aylık gelirinin yaklaşık 2.000,00TL olduğu dolayısıyla eğitimine devam eden ve düzenli bir geliri bulunmayan çocuğuna bir miktar nafaka ödeyebileceği kuşkusuzdur. Yine mahkemenin kabulünün aksine açık öğretim fakültesinde okuyor olmak, babanın yardım nafakası yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir sebep olarak kabul edilemez. Öyleyse baba eğitimine devam eden ve yoksulluğa düşmüş çocuğuna yardım etmek zorundadır. Çocuğun okulunu bitirip, bir işe girmesi, çocuğun yararına olduğu gibi babanın da yararına bulunmaktadır.
Şu hâlde, mahkemece davacı yararına hakkaniyete uygun bir miktarda yardım nafakasına hükmolunması gerekirken, nafaka isteminin tümden reddine karar verilmesi doğru değildir.’’
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/959 E.,2019/1131 K.
‘’Dolayısıyla davalının eğitimine devam eden ve düzenli bir geliri bulunmayan çocuğuna bir miktar nafaka ödeyebileceği kuşkusuzdur. Yine mahkemenin kabulünün aksine açık öğretim lisesinde okuyor olmak, babanın yardım nafakası yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir sebep olarak kabul edilemez. Öyleyse baba eğitimine devam eden ve yoksulluğa düşmüş çocuğuna yardım etmek zorundadır. Çocuğun okulunu bitirip, bir işe girmesi, çocuğun yararına olduğu gibi babanın da yararına bulunmaktadır.
Şu hâlde, yerel mahkemece davacı yararına hakkaniyete uygun bir miktarda yardım nafakasına hükmolunması gerekirken, nafaka isteminin tümden reddine karar verilmesi doğru değildir.’’
Haklardan Yararlanma İçin Aile Olma Vasfının Aranması Ayrımcılık Yasağını İhlalidir
2018/18505 başvuru numaralı 16.06.2021 tarihli Anayasa Mahkemesi Kararı 28.09.2021 tarihli 31612 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. HES Projesi’nin yapımından etkilenen ailelerin “Yeni Hasankeyf yerleşim alanına” nakilleri, hak sahiplikleri ve borçlandırılmalarına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi için Bakanlar Kuruluna yetki tanınmıştır. Bakanlar Kurulunun kararı ile baraj projesinden etkilenenlere sağlanan konut yardımı için hak sahibi olma koşullarından ‘aile olma vasfını’ taşımama gerekçesiyle yararlandırılmamanın mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağını ihlal ettiği yönünde hüküm kurulmuştur. Sair kararın ilgili bölümleri aşağıda yer almaktadır.
35. Başvurucu; aile efradının çok uzun süreden beri Hasankeyf’te ikamet ettiğini, anne ve babasının ölümünden sonra bekâr olması, kardeşinin de bulunmaması sebebiyle tek başına kaldığını belirtmektedir. Başvurucu 5543 sayılı Kanun’un geçici 8. maddesinin (3) numaralı fıkrasıyla getirilen haktan yararlanmak için aile vasfını haiz olma şartının kendisi yönünden aranmasının eşitlik ilkesini ve mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmektedir. Başvurucu bir kardeşinin bulunması hâlinde 5543 sayılı Kanun’un 17. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendi uyarınca hak sahibi olabilecekken kardeşinin olmaması ve bekâr olması sebebiyle bu imkâna kavuşamadığını vurgulamaktadır. Başvurucu, aynı durumda bulunanlara mülk edinme bakımından farklı muamele edildiğini ve bunun Anayasa’nın 10. ve 35. maddelerini ihlal ettiğini öne sürmektedir.
….
48. Başvurucu, Ilısu Barajı ve HES Projesi’nin etkilediği kişilere yönelik olarak 5543 sayılı Kanun’un geçici 8. maddesinin (3) numaralı fıkrasıyla getirilen konut yardımı imkânından yararlanmak için müracaat etmiş ancak başvurucunun 5543 sayılı Kanun’un 17. maddesinde belirtilen aile vasfını haiz olma şartını sağlamadığı gerekçesiyle talebi reddedilmiştir. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin öncelikle karara bağlaması gereken husus, başvurucunun 5543 sayılı Kanun’un geçici 8. maddesinin (3) numaralı fıkrası bağlamında bir hakka sahip olup olmadığıdır.
49. Başvurucunun eski Hasankeyf ilçe merkezinde bir konutunun bulunduğu açıktır. Ayrıca başvurucunun Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen “Usul ve Esaslar“ın 3. maddesindeki aile vasfını haiz olma dışındaki diğer şartları taşıdığıyla ilgili olarak bir ihtilaf bulunmamaktadır. Başvurucunun anılan haktan yararlandırılmamasının yegâne nedeni aile vasfını haiz olma şartını sağlamamasıdır.
….
66. Başvurucunun kamu otoritelerinin konut yardımı hakkının tanınmasında aileyi esas almalarına yönelik bir şikâyeti bulunmamaktadır. Başvurucunun şikâyeti aile tanımına yöneliktir. Başvurucu yetim çocuklardan evli olanlar, çocuksuz olarak dul olanlar ile kardeşi olanlar bu haktan yararlanabilmekteyken kendisinin tek çocuk olması ve evli olmaması sebebiyle bundan yararlanamamasından şikâyet etmektedir. Gerçekten Kanun’un 17. maddesi anne ve babası ölmüş çocuklardan evli olanları, dul kalanları ve tek çocuk olmayanları (kardeşi olanları) Kanun’un uygulanması bağlamında aile kavramının içinde addederken tek çocuk olup hiç evlenmemiş olanları aile kavramının kapsamı dışında bırakmıştır. Bu durumda anne ve babası ölmüş ancak evli olan ya da çocuksuz olarak dul kalan veyahut bekâr olup en az iki kardeş olan çocuklar konut yardımından yararlanabilmekte, buna karşılık kardeşi olmayan ve bekâr olan çocuklar bundan mahrum kalmaktadır. Dolayısıyla konut yardımı hakkından yararlanılmasında benzer durumda olan yetim çocuklar arasında tek çocuk olup olmama ve evlenmiş olup olmama temelinde farklı muamele yapıldığı açıktır.
…..
69. Bu durumda başvurucunun 5543 sayılı Kanun’un geçici 8. maddesinin (3) numaralı fıkrasıyla getirilen konut yardımı hakkından yararlanılması bakımından maruz bırakıldığı farklı muamelenin nesnel ve haklı bir temelinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Farklı muamelenin haklı bir sebebinin bulunmadığı sonucuna ulaşıldığından orantılılık yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
70. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 10. maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Anayasa Mahkemesi kararının tamamına aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.
Anayasa Mahkemesi’nin 2018/30296 Başvuru Numaralı ve 07/09/2021 Tarihli Kararı
14/10/2021 tarihli ve 31628 saylı Resmi Gazete ’de yayınlanmıştır. Sair kararda, etkili bir yargısal sistem kurulması konusunda kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüğün gerektirdiği şartların yerine getirilmemesinin sonucu olarak özel hayata saygı hakkı kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği yönünde hüküm kurulmuştur. Sair kararın ilgili bölümleri aşağıda yer almaktadır.
‘‘32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun telefonunda yer alan bilgilerin eşi tarafından kaydedilerek boşanma davasında delil olarak kullanılması söz konusudur. Bu bağlamda başvurucunun fotoğrafları, videoları, konuşma ve mesaj kayıtlarının belirli bir gerçek kişi hakkındaki bilgi kapsamında olduğu gözetildiğinde bu bilgilere erişilmesinin, bunların kullanılmasının ve işlenmesinin özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı çerçevesinde kaldığı anlaşılmıştır. Somut olayda başvurucunun şikâyetlerinin özünü; telefonunda yer alan bilgilerin, dolayısıyla kişisel nitelikteki birtakım verilerinin hukuka aykırı olarak ele geçirilmesine ilişkin suç duyurusunda etkili bir yargısal sistem kurma yükümlülüğüne uyulmadığı iddiası oluşturmaktadır. Bu durumda başvurunun Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunması hakkı yönünden değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
…
42. Somut olayda şikâyet dilekçesinde başvurucu; eşinin yalnızca boşanma davasında delil elde etme amacıyla hareket etmediğini, bu dava açıldıktan sonra da casus yazılımı kullanmaya devam ettiğini beyan etmiştir. Yine başvurucu, bu yazılımın hangi tarihte yüklendiğinin, eşi tarafından elde edilen verilerin kapsamının ne olduğunun araştırılmasını talep etmiş; boşanma davasına sunulan ses kayıtlarında kes yapıştır şeklinde değişiklikler yapıldığını ileri sürmüştür. Bu şikâyet üzerine Başsavcılık tarafından şüphelinin ifadesinin alındığı, Hukuk Mahkemesi ile yazışma yapıldığı ve boşanma davasının incelendiği görülmüştür. Başsavcılık tarafından yapılan değerlendirme neticesinde başvurucunun eşinin üzerine atılı fiilleri ikrar ettiği belirtilerek bu kişinin cezalandırılması istemiyle dava açılmıştır. Bu itibarla soruşturmanın etkili bir şekilde yürütüldüğünü, başvurucunun iddialarının kovuşturma sırasında tartışılıp değerlendirilmesine imkân sağlayacak şekilde ortaya konulduğunu söylemek mümkündür.
43. Öte yandan yargılama sırasında başvurucu tarafından aynı iddialar ileri sürülmüş ise de Ceza Mahkemesi gerekçesinde boşanma davasına atıfta bulunularak sanığın delillerin kaybolmaması amacıyla hareket ettiği ve elde edilen verilerin yalnızca boşanma davasında delil olarak kullanıldığı belirtilmiştir. Bu itibarla somut olayda başvurucunun hangi kişisel verilerinin elde edildiği, bu verilerde değişiklik yapılıp yapılmadığı, verilere ne kadar süre ile ulaşıldığı hususlarında hiçbir araştırma yapılmadığı gibi gerekçede başvurucunun bu iddialarının hangi sebeplerle karşılanmadığı konusunda bir açıklama bulunmadığı da görülmüştür.
…
45. Dolayısıyla yargılama sürecinde olayın aydınlatılmasına yönelik esaslı iddiaların araştırılmaması, bu suretle kovuşturmanın derinleştirilmemesi, yasal dayanağı gösterilmeyen gerekçelerle sonuca ulaşılması nedeniyle anayasal hakları güvence altına alacak şekilde etkili bir yargısal sistem kurma yükümlülüğüne uygun hareket edildiği söylenemeyecektir.
46. Sonuç olarak etkili bir yargısal sistem kurulması konusunda kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüğün gerektirdiği şartların somut olayda yerine getirilmediği değerlendirildiğinden Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. ’’
Anayasa Mahkemesi Kararının tamamına aşağıdaki link üzerinden ulaşabilirsiniz.
Zorlama Hapsi ve Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı
Anayasa Mahkemesi’nin 2020/15967 başvuru numaralı 20.5.2021 tarihli kararı, 30.9.2021 tarihli 31614 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca, aile mahkemesi tarafından, alt sınırdan uzaklaşılarak verilen zorlama hapsi kararının, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali teşkil etmediği yönünde hüküm kurulmuştur. Sair kararda;
“11.Sivrihisar Asliye Hukuk Mahkemesince (aile mahkemesi sıfatıyla) 4/9/2019 tarihinde başvurucu hakkında 6284 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a), (c) ve (f) bentleri uyarınca altı ay süreyle geçerli olmak üzere lehine tedbir istenen kişiye (müştekiye) karşı şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmamasına, bu kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesine, lehine tedbir istenenin bulunduğu konuta, okula ve işyerine yaklaşmamasına karar verilmiştir.
….
16. Sivrihisar Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun hakkında verilen uzaklaştırma kararını müştekiye mesajlar atmaya devam ederek ve Polatlı ilçesi Kartaltepe AVM girişinde yine müştekinin yanına giderek ihlal ettiği gerekçesiyle Sivrihisar Asliye Hukuk Mahkemesine başvurmuştur.
17. Sivrihisar Asliye Hukuk Mahkemesi (aile mahkemesi sıfatıyla) 2/3/2020 tarihli ek kararıyla başvurucunun tedbir kararını ihlal ettiği gerekçesiyle 7 gün zorlama hapsine tabi tutulmasına karar vermiştir.
…..
56. Anılan hükme göre tedbir kararının başka bir yargı alanı içinde ihlal edilmesi hâlinde zorlama hapsi kararının ihlalin gerçekleştiği yer mahkemesince verileceği anlaşılmaktadır. Somut olayda başvurucu hakkındaki zorlama hapsinin ihlalin gerçekleştiği yer mahkemesince değil ilk defa tedbir kararı veren Sivrihisar Asliye Hukuk Mahkemesince (aile mahkemesi sıfatıyla) verildiği görülmektedir. Bu bağlamda somut olayda itirazı incelemekle görevli Çifteler Asliye Hukuk Mahkemesi başvurucunun yetki yönündeki itirazına ilişkin olarak söz konusu Uygulama Yönetmeliği’nde düzenlenen yetkinin kesin olmadığını belirtmiştir. Yargıtay da konu ile ilgili olarak önüne gelen davalarda 6284 sayılı Kanun uyarınca zorlama hapsine karar verilmesi yetkisinin tedbir kararını veren mahkemeye ait olduğunu belirtmiş ve Kanun’un 13. maddesinin nasıl uygulanması gerektiğini bu şekilde ortaya koymuştur (bkz. § 28). Gerek 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 18. maddesinde gerekse 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 19. maddesinde yetki itirazının ilk itiraz olarak düzenlendiği görülmektedir. Dolayısıyla Türk hukukunda somut olay açısından yer bakımından yetki kamu düzenine ilişkin bir durum olarak kabul edilmemektedir. Bu itibarla başvurucu hakkındaki zorlama hapsinin hangi yer mahkemesi tarafından verildiğinin tutmanın hukuka uygunluğu bağlamında bir etkisi yoktur. Esasen tutuklamaya karar verme yetkisine sahip olan farklı yerdeki mahkemeler arasında hâkimlik teminatı, mahkemelerin tarafsızlığı veya bağımsızlığı yönünden hiçbir farklılık bulunmamakta olup anılan hâkimler tümüyle aynı güvencelere sahiptir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yıldırım Turan [GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020, § 145). Bu yönüyle başvurucunun tutulmasının kanunda öngörülen usule uygun olduğunun kabul edilmesi gerekir.
59.Son olarak başvurucunun tutulmasının ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bu kapsamda mahkemeler tarafından verilen kararın meşru amacı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı arasında makul bir denge kurulup kurulmadığı incelenmelidir. Somut olayda başvurucu, yaklaşmama tedbirine aykırı hareket ettiği için 7 gün zorlama hapsine tabi tutulmuştur. 6284 sayılı Kanun’un 13. maddesine göre zorlama hapsinin -ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre- üç günden on güne kadar olabileceği öngörülmüştür. Somut olayda Sivrihisar Asliye Hukuk Mahkemesi (aile mahkemesi sıfatıyla) mağdurun şikâyeti üzerine yaptığı inceleme sonunda olayın özelliklerini dikkate alarak kanunda öngörülen aralık içinde kalmak suretiyle alt sınırdan uzaklaşarak 7 gün zorlama hapsine hükmetmiştir. Başvurucunun itirazını değerlendiren Çifteler Asliye Hukuk Mahkemesinin ise itirazda belirtilen hususları inceleyerek somut olayın özelliklerini gözönüne almak suretiyle başvurucu hakkında hükmedilen zorlama hapsinin hukuka uygun olduğu sonucuna vardığı görülmektedir.
60.Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir. “
yönünde hüküm kurulmuştur.
Anayasa Mahkemesi kararına aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2020/15967
6284 Sayılı Kanun Kapsamında Teknik Yöntemlerle Takip Sistemlerinin Kullanılmasına Dair Yönetmelik
“6284 Sayılı Kanun Kapsamında Teknik Yöntemlerle Takip Sistemlerinin Kullanılmasına Dair Yönetmelik”, 4 Eylül 2021 tarihli ve 31588 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yönetmelik, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun hükümlerine göre verilen tedbir kararlarının teknik araç ve yöntemlerle takibine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
Yönetmeliği 3. maddesinin 1. fıkrasının ş bendi, teknik yöntemlerle takibi tanımlamaktadır. Sair düzenleme uyarınca teknik yöntemlerle takip; kanun kapsamında verilen tedbir kararlarının etkin uygulanması ile tedbirin ihlal edilip edilmediğinin, Kanunun 12 nci maddesi hükmü çerçevesinde elektronik kelepçe, mağdur koruma ünitesi, GPS ünitesi gibi teknik araç ve yöntemler kullanılarak coğrafi bilgi sistemleri üzerinden denetlenmesi yöntemidir.
Yönetmeliğin 10. maddesi uyarınca, teknik yönemle takip kararı; ŞÖNİM, kolluk, şiddet mağduru ya da Cumhuriyet savcısı tarafından en çabuk ve en kolay ulaşılabilecek yer aile mahkemesi hâkiminden talep edilir.
Yönetmelik metnine aşağıda yer alan linkten erişebilirsiniz.
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/09/20210904-13.htm